İnsan ömrünü hep dört mevsime benzetirim...ilkbahar-yaz,sonbahar-kış...Güneş açar ilkin,içiniz kıpır kıpırdır...Yediğiniz yemek bile size heyecan verir.Gözlerinizin içi güler,sabahları umutla uyanırsınız.Ama hayat bu...Hep böyle sürmez.Nimetinin yanında külfeti de vardır.Birden bulutlar kaplar...Güneş kaybolur...Yerini soğuk,kimi zaman gri bir gökyüzüne bırakır...Çicekleriniz solar...tıpkı umutlarınız gibi.Fakat sonra yine öyle birşey olur ki...ilkbahar yeniden gelir,güneş yeniden açar,umutlar yeniden yeşerir...Nasıl ki her mevsime uygun giyiniyorsak ruh dünyamızı da bu değişimlere uygun olarak hazırlamamız gerekir.Soğuk havada ince giyinerek hasta olmamız kaçınılmaz olduğu gibi ruhumuzu da bedenimiz gibi hayatın iniş çıkışlarına hazırlamamız hastalıklı bir aklı ve kalbi beraberinde getirecektir.
İşte insanı yukarıdaki ruh hallerine hazırlayan aynı zamanda bir müslüman olarak bizlere birer imtihan vasıtası olarak sunulan iki mekanizma vardır.Bunlardan biri sabır diğeri ise şükürdür.İmanın hayat içindeki tezahür şekli,darlık zamanında ‘sabır,bolluk zamanında ise ‘şükürile kendini gösterir.Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim sabır ve şükrün birbirinden ayrılmaz olduğuna işaret etmektedir.Şöyle ki peygamberler içerisinde Hz. Süleyman şükrün,Hz.Eyüp ise sabrın timsalidir. Kuran-ı Kerimde Hz.Süleymanı anlatan ayetlerden sonra Hz.Eyüp peygamberden bahsedilir.Tüm bu işaretler bize şükür ile sabrın bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu göstermektedir.Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) ‘Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır.Üstelik bu başkasına değil,sadece mümine has bir durumdur.Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder; bu hayırdır.Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.‘buyurmuştur.Yani kişi sabır halinde de şükür halinde de kazançtadır.Fakat her iki hususta da ayrımına varılması gereken noktalara işaret edelim.Bunlar hem ruh sağlığımız açısından hem de bir kul olarak imanımızın derecesi açısından önem arz eder.
Öncelikli olarak sabır musibetler karşısında eylemsizlik,hareketsizlik demek değildir.Sabır bir direniştir.İstenmeyen durumun Allahtan geldiğini bilip ve bunun bir imtihan olduğunun idrakine varabilme yetisidir.Diğer taraftan sabır başa gelen olayla ilk karşılaşma anında sergilenen tutum ve davranışlardır.Sabrın en faziletlisi budur.Daha sonra mecburiyet sebebi ile veyahut çaresizlikten gösterilen ‘zoraki sabır -buna tasabbur denilmektedir- her ne kadar kişiyi sabra alıştırması sebebi ile reddedilmese de çok da kabul görmez.
Sabır sadece musibetlere gösterilen bir direniş değildir.Bu açıdan sabrın çeşitleri vardır.İtaat ve ibadete sabır,musibete sabır ve masiyete sabır olarak sınıflandırmak mümkündür.Bir müslüman açısından bakıldığında bu saydıklarım arasında en zor olanının masiyete sabır olduğu kanatindeyim.Burada nefsin isteklerine,şeytanın aldatmacalarına karşı gösterilen bir sabır söz konusudur.Gündelik yaşamda bizi en çok yanılgıya düşürecek husus da bu noktada karşımıza çıkar.Bununla birlikte itaat ve ibadete sabır da yine süreklilik isteyen ve kulluk vazifelerimizin gerektirdiği bir durum olsa gerek...
Buraya kadar sabır konusuna değindim.Diğer mekanizma olan şükür noktasında öncelikle şu hususu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum.Hamd ve şükrün iyi ayırtedilmesi gerekir.Hamd belalar,musibetler karşısında söylenir.Şükür ise Allahın vermiş olduğu nimetler karşında duyulan minnettarlığın ifadesidir.Şükür yalnızca söz ile olmaz.Ameli de gerektirir.Şükür Allaha duyulan hayranlığın,teşekkürün ve kulluğun bir ifadesi olmakla birlikte insani ilişkilerimiz ve ruh sağlığımız açısından da koruyucu ve onarıcı bir mekanizmadır.Şöyle ki şükreden kimse nimeti görür,bu nimetin Allah tarafından kendisine bahşedildiğini idrak eder ve çevresindeki herşeye de aynı nazar ile bakar.Dolayısıyla şükür kibri yok eder.Evet Allah bu nimeti vermiştir.Ancak istemezse bu nimeti vermeyebilirdi.Veyahut verilen her nimet bize birer emanet hükmündedir.Bu sebeple Allah bu nimeti geri de alabilir düşüncesiyle hareket eder.Bu açıdan baktığımızda şükür şımarıklığı,gururu,kendini yeterli görmeyi de engelleyen bir etkiye sahip değil mi? Şükreden kimse ne Allaha ne de kula karşı nankördür.Kendisinin müşkülünü çözmüş veya bir nimete kavuşmasına ortam hazırlayan kişiye teşekkür edeceği gibi Allahın bu nimetin kendisine ulaşması için o kimseyi vesile kıldığının da farkındadır.
Yazımın buraya kadar olan kısmında sabrı ve şükrü ağırlıklı olarak İslami açıdan değerlendirdim.İnsan ve toplum psikolojisi açısından olaya bakacak olursak darlık haline sabır, bolluk,rahatlık zamanında şükür halinde olan kimseler iç dünyasında huzur bulur.İç dünyası huzurlu kimselerin insani ilişkileri daha sağlıklıdır.Allahın kendisine verdiklerine şükür ederek vermediklerine isyan halinde olmaz.Bu şekilde de kıskançlık,hasetlik gibi tağuti hislerin de önüne geçme fırsatını elde eder.İç dünyası huzurlu bireylerden de yine aynı özellikleri taşıyan nesiller gelecektir.Tüm bunları göz önüne aldığımızda sabrın ve şükrün hem bu dünya hayatı hem de ahiret hayatı açısından önemli olduğunu görürüz...
Ömrümüzün dört mevsiminde de sabrı ve şükrü şiar edinmek dileyiğle....