Bediüzzaman Vakfı Başkanı İsmail Zorlu açış konuşmasında “Bu gün bir çok aydın, din adamı, sosyolog ve Devlet adamı Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerini inceliyor, okuyor, onun ortaya koyduğu orijinal yorumlardan istifade ediyor.
Bediüzzaman İslam birliğini yeniden tesis etmek için mücadele etmiş, Bir Müslüman’a silahın doğrultulamayacağını, hiçbir şekilde kardeş kanının akıtılamayacağını daima vurgulamıştır. Bedüzzamanın bu görüşleri aslında bu gün yapılmak istenen çözüm sürecinde yol haritası hükmündedir. İslam bayraktarlığını yapan bu milletin birbirlerine merhametli olmaları ve birbirlerini sevmeleri gerektiğini ortaya koymuş ve “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.” diyerek yıllar önce çözüm sürecinin temelini atmıştır.” dedi
Risale-i Nur’da Hz. Muhammed (a.s.m)
Risale-i Nur’da Hz. Muhammed (A.S.M) konulu konferansta konuşan Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atilla Yargıcı da Risale-i Nur Külliyatında HZ. Muhammed (s.a.v. ) bir çok yönleriyle anlatıldığına dikkat çekerek, şöyle devam etti; “ Hz. Muhammed, bütün servetini, imkanını bu inanç uğrunda harcamıştı. Onun getirdiği Tevhid nuru, küfrün ve şirkin karanlıklarını ortadan kaldırmış, insanın kalbini, kendisini ve bütün bir kainatı aydınlatmıştı. Hepimiz bu gün onun getirdiği tevhid nuru sayesinde varlıkların başıboş olmadığını, hepsinin yaratıcısının bir olduğunu idrak ediyoruz. Onun getirdiği iman nuruyla baktığımızda her şeyin Allah’ın varlık , birlik ve isimlerine sayısız şahitlikler yaptığını görüyoruz, anlıyoruz, imanımız kuvvetleniyor” ifadelerini kullandı.
Sünneti Seniyeye tabi olmaya da dikkat çeken Doç. Dr. Yargıcı “De ki ey Muhammed s.a.v. Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” âyet-i azîmesi, ittibâ-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet, şu âyet-i kerime, kıyâsât-ı mantıkıye içinde, kıyas-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır. Şöyle ki :Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnâî misali olarak deniliyor: “Eğer güneş çıksa gündüz olacak.” Müsbet netice için denilir: “Güneş çıktı. Öyleyse netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.” Menfi netice için deniliyor: “Gündüz yok. Öyleyse netice veriyor ki, güneş çıkmamış.” Mantıkça, bu müsbet ve menfi iki netice kat’îdirler.Aynen böyle de, şu âyet-i kerime der ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki,Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder.Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe,Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur ”dedi.
İşte onun yoluna, sünnetine uyarak, insan ayetinin de işaret ettiği gibi Allah tarafından sevilen bir insan olur. Allah’ın sevdiği insan olmak kadar yüce bir şeref ve mevki yoktur. Onun sevmesi, Onun bizden razı olması demektir. O razı olduktan sonra, başkaları razı olmasa da önemli değil.
Neden, ona uyulacaktır, onun yolundan gidilecektir. Çünkü, O aleyhisselatü vesselam, Allah’ın bizim için model yaptığı bir insandır. Onun gibi olmamızı istemektedir. Onun gibi tam olarak olmak mümkün değildir. Ama onun gibi olmaya çalışmak mümkündür.
Kur’an ve Sünnet Ayrılmaz
Kur’an ve sünnet birbirinden ayrılmaz, birbiriyle sağlam zincirlerle bağlanmıştır. Onu birbirinden ayırmak isteyenler, sünneti, hadisleri önemsiz görmek isteyenler, Müslümanları pusulasız bırakmak istemektedirler. Hayatın yolları içerisinde bize istikametli olan yolu gösteren pusula, Sünnettir. Allah bizi o pusuladan mahrum etmesin. Sünnete önem veren, sünnetin ibadet olduğunu bilen ve uygulayan kimselerden eylesin.Evet, Onu hatırlamak yetmez. Onu kendimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz, öğrencilerimiz için en güzel örnek olarak görüp göstermeliyiz. Gençler, kendilerine sunulan örneklerin peşinden gidiyorlar. Peygamberimiz ve onun yolundan gidenlerin güzel örneklikleri bizzat yaşayarak gösterilmezse, insanların başkalarını örnek alacaklarında şüphe yok. Onun hayatını rehber yapmak için, onun hayatının bütün saflarını bilmemiz, öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekir.
Hıristiyanlar Hz. İsa’yı nasıl sevdiler? Allah gibi sevdiler ve onu ilahlaştırdılar. Biz, hiçbir peygamberi ve hiçbir kimseyi Allah gibi değil, Allah için sevmeliyiz. Peygamberimiz s.a.vi de, Allah için severiz. Bu ölçü bizi peygamberimizin izinden istikametle götürecek bir ölçüdür. Resullullahı Allah için sevdiğimiz gibi, tıpkı onun yaptığı gibi birbirimizi de Allah için sevelim. Allah gibi seversek, sevdiğimiz varlıkları putlaştırıp kendimize Allah’ın dışında yeni ilahlar edinmiş oluruz. Dikkatli olmak gerekir. dedi Ahmet KOLSUZ\'un Haberi
UrfaHA