Bir sonbahar gecesi sabaha karşı, sarsıldı sokaklar askerin postal sesiyle.
Tutuldu yollar kavşaklar, kısıldı hayat tüm ülkede.
Şah damarları kesildi demokrasinin,Halkın sesi olan meclise el konulup feshedildi ansızın.
Evler basıldı kitaplar toplandı.
İnsanlar bağlandı; bir bir elleri ve ayaklarından
Atıverildi karanlık ve loş mahsenlere .
İşkenceler yapıldı,
insan cesetleri çıkarıldı gizlice o mahsenlerden.
İşkence feryatları duyulmasın ,bastırılsın diye,
fon müzikleri oluşturuldu işkence odalarında
Binlerce aydın, öğretmen,öğrenci,
işçi ve memur sorgusuz,
kapatıldı hücrelere yıllarca.
Hayatlar söndürüldü, canlara kıyıldı
acı hissedilmeden hunharca...
Neydi bu sonbahar sabahının hırçınlık sebebi.. ?
Neydi bu 12 eylülcülerin bunca gazabı...
Neden-niçin bu kargaşa ?
Neden bu şiddet yapılıyordu ülke genelinde.. ?
Bu kadar öfke niye.. ?
Kime-kimlere karşı yapılmaktaydı.. ?
12 EYLÜL 1980 öncesi tüm ülke,
ateş topuna dönüşmüştü adeta...
Gençlik kutuplara ayrılmıştı
Okullar ve mahalleler kurtarılmış bölge olarak
ilan edilmişti bu gruplar tarafından...
Süngü altında öğrenciler
sınava girmekteydi üniversitelerde...
Okulu elinde bulunduran öğrenci grubunun
siyasi görüşünü taşımıyorsan ,
okula girmen mümkün değildi.
Dövülürdün-kimi yerde linç edilirdin bazen...
vayyy...!
Sen solcumusun veya sağcımısın diye...
Yollarda kimlik araması yaparlardı
kimi gruplar, kalabalık caddelerde...
Bıyıklarından ve giyiminden ötürü
kendilerinden olmayan insanlar
alabildiğince işkencelere maruz bırakılırdı...
Kahveler işyerleri kalabalık yerler
taranırdı gece gündüz demeden fütürsuzca.
Ölürdü masum insanlar habersiz ve isafsızca.
Öldürenin veya öldürme eylemi oluşturanın kim olduğu
hangi taraftan olduğu belli değildi genellikle...
Belli olan bu vahşice
katliam yapanların, insan olmadıklarıydı...
İnsanlıktan nasiplenmeyen yaratıklardı.
Kendinizi aydın ve ilerici addeceksiniz,
Vatan millet sakarya nutukları zırvalycaksınız
sonrada ;
yol kesip, işyeri basıp,
masum insanları katledeceksiniz.
Buna da ideoloji diyeceksiniz...
Böyle bir ideolojinin var mı bir mantığı...
Hayır kardeşim;
böyle ideoloji olmamalıydı ve olmamalıdırda...
İdeoloji diyeceksin,
yoldaş-ülküdaş ayakları tutacaksın
sonra deveyi hamuduyla yutacaksın
Sendikacı geçineceksin,
sol veya sağ ayaklarına yatacaksın
Sonra;
işçiden topladığın primleri
kendi hesebına aktarıp, yan gelip yatacaksın
Buna da;
işçi haklarını savunuyorum efendim diyeceksin.
Sevsinler seni sahtekar kaypak,
kokuşmuş para yalakacısı...
Var mı böyle bir şey kardeşim.
Solculuk sağcılık bu mudur ?
Demokratlık-hak hukuk bu mudur ?
Felsefelerine ihanet eden kaypak mahlükatlar,
yumuşamış, egoist zerzevatlar...
Solcuysan felsefene sadık kal
Adam gibi adam ol,
bu yolda can verenlerden utan...
Riyakar-yalaka-kaypak olma...
Ülkücüysen ülküne bağlı kal...
Sapma çizginden,kaypaklaşıp kaybetme rotanı.
Kişisel menfaatlerin,ideolojinin gerisinde kalsın...
Kendini ve ideolojini satma beş paraya.
Keşmerleşme; bilimsel ve evrensel ol...
çağdaş yöntemlerle savun fikirlerini...
Cana kıyma, Kan dökme akıllı ol, doğru frekansta kal...
Zaten yönetenler tarafından kukla gibi kullanılıyoruz...
Savunduğun haklı argümanları doğru biçimde kullan...
Demokratik ve meşru zeminlerde ara haklarını...
Koy güç olsun, ama geç olmasın...
Kırdıdılar bizi birbirimize baştakiler...
Kimine solcu kimine sağcı deyip,
Karşı karşıya getirilip ölümcül döğüşe tutuşturuldular...
Sonrada seyre daldılar ağa babalar, beyler, paşalar...
Yediler birbirlerini körpecik gençler kıyasıya...
Ocaklar söndü, analar ağladı yıllarca, kaybettikleri körpeleri için...
Anarşi dedikleri kaos ortamının mimarları,
"kesinlikle yönetenlerdir"...
Görevlerini yapmadılar-yapamadılar...
Ülkede olup bitenleri görmüyorlardı, veya görmezden geliyorlardı...
Memleketin kolluk kuvvetleri ve polis teşkilatı yokmuydu...
Elbetteki vardı...
Ama onuda ikiye ayırmışlardı...
Oraya da hakim değillerdi...
Tepede oturmuş, siyasi rakipleriyle,
iktidarda kalma mücadalesi veriyorlardı...
Aşağıda olup bitenlerle uğraşmak bile istemiyordu yöneten başı...
Umurunda bile değildi günde 20 kişinin ölmesi.
Uzlaşın kardeşim mecliste bir çırpıda,
seçin cumhurbaşkanını, halledilmesi ne varsa
halledin gitsin...
Ama olurmuydu kardeşim, güzelim koltuğu bırakmak,
siyasi rakiplerine şapka çıkarmak,
şanlarına uygun düşmezdi, kendilerine yediremiyorlardı...
Varsın insanlar ölsün...
Birileri askeri darbeye zemin hazırlmaya çalışsın,
Ülke karkaşa ortamına girsin,
Kan kaybetsin, komaya girsin,
Vede sonra..!
Oksijen çadırına alınsın ülke, ölüyor ve de batıyor diye...
Arkadan askerin keskin neşteri,
Darp edilsin derinden
Sine-i Milletin...
Siyaset ülke meselelerine çözüm bulmıyordu...
Ekonomi dibe vurmuştu,
tüm göstergeler eksideydi alarm veriyordu...
İmalat sektörü şalter düşürmüş,
esnaf kepenk indirmişti.
Kara borsa vugunculuk almış yürümüştü...
İnsanlar bir tüp alabilmek için,
akşamdan battaniye sırtlayarak
kuyrukta sabahlıyorlardı...
Bir sürü ayrıntı ve olumsuzluklar,
insanları yaşamdan bezdirmişti...
Bütün bu olup bitenlere
köklü çözüm getirebilecek radikal tedbirler
alınmıyor veya alınmak istenmiyordu...
Biz o zamanı yaşadığımız için, olup bitenlere bire bir şahit oluyorduk...
Büyük kentlerin varoşları,
bağımsız ve kurtarlmış bölge olarak ilan edilmişti...
Okul ve üniversiteler denetlenemiyordu...
Polisten etkin verim alınamıyordu...
Devletin etkin olabilecek hizmet kurumlararı,
adeta hizmet yavaşlatmanın yarışına girmişlerdi...
Askerin gelip darbe yapmasını baklemeye koyulmuşlardı...
İnsanlarda korkunun ve baskının vehameti vardı, endişe içinde yaşam sürdürülmeye çalışılıyordu...
Günün birinde yolda giderken,
ölecek korkusu sarmıştı tüm insanları...
Doğru veya yalnış halk,
siyasi otoriteden tamamen umut kesmişti...
Asker zaten bu ortamın oluşmasını bekliyordu...
Kendince; haklı bir zamanda müdahale yapsın diye...
Kenan Evren de öyle yaptı netekim...
"Kehkelendı" peste bekledı,el ovuşturdu,
görevini gereği gibi yapmadı,
es geçti kimi yerlerde, kimi olayları...
Bi güllenen binlerce cana kıydı.
Körpe yavruları ipte sallattırdı...Asmıyalım da, besliyelim mi...
Yöneten siyasileri, turistik beldeye benzeyen,
zincirbozanda misafir kıldı göstermelik...
Ülkenin siyasi ortamı,
böyle bir müdahaleyi gerektiriyormuydu..?
Evet O günkü koşullarda
bir revizyon gerekliydi...
Yaşamı normale dönüştürmek için,
masum insanları yaşama bağlamak için...
Fakat halkı ezme yöntemi kullanılmamalıydı,
bu revizyon sağlanırken,
azami itina sarfedilmeliydi bunlar yapılırken.
Rütbesiz bir askerin, kişisel raporuyla,
insanların hayatı karartılmamalıydı...
Daha adil ve çoğulcu katılımla,
bir düzenleme oluşturulmalıydı...
Elitler korunmamalıydı...
Asıl suçlulardan da hesap sorulmalıydı hukuk içinde kalınarak...
Ülkenin kaderi beş kişilik bir
askeri konseyin dudakları arasına mahküm edilmemeliydi...
Bu halk, onlara bu hakkı vermemişti...
Halktan aldıkları güçle halk ezilmemeliydi...
Görev suistimal edilmemeliydi...
Ülkenin yaşamı dizayn edilirken,
daha çağdaş ve insani yöntemler kullanılmalıydı...
Sonradan pişmanlık duyulacak
kara lekeler bırakmamalıydılar iz düşümlerine...
Bu toplum hala o lekelerin,
verdiği acıyı yaşamakta ve hissetmektedir.
Suçluları tarih elbetteki yargılayacaktır.
Olmamalıydı bu kadar acı ve elem.
Ağlatılmamalıydı onca analar.
OLDU NETEKİM...!