TÜYAP’TA bir panele katıldım. Değerli yazarların olduğu ve kadın yazar olmanın tartışılacağını sandığım bir paneldi. Ancak ne yazık ki 5 konuşmacının yalnız ikisi katılabilmişti panele ve konu döndü dolaştı kent-soylu, kırsal soylu olmaya geldi dayandı.
Kent soylu yazarlardan katılan tek kişi panelin aynı zamana moderatörü olan bir Profesör hocaydı. Gerçekten konuyu dağıtmadan güzel şeyler söyledi hoca hatta kadın yazar olmanın özellikle kendini sansürlemek zorunda kalmakla eşdeğer olduğunu yıllardır bu kalıbı yırtmak için çalıştıklarını anlattı. Buraya kadar her şey güzeldi ancak söz kırsal kökenli (bu tanım benim değil onların tanımı ve hiç hoşuma gitmedi neyse mevzu bu değil) yazar aldı sazı eline düştü yollara. Zaman zaman kendimi zor tutup geç şu sandalyelerden birine o makamdan değil bu makamdan gir söze diyesim geldi ama tabi edep sınırlarını biliyoruz tabi her şeye ve herkese rağmen…
Doğuda yaşayıp büyüyen bir kız çocuğu olmanın zorluklarını anlatan yazar hanım doğuyu öyle bir tasvir etti ki (bu arada salondaki katılımcıların çoğu batı kökenli gibi görünüyordu) insanlar sanki başka gezegenden birilerinin hayatlarını dinliyormuş gibiydi.
Doğudaki aile değerleri, kadınlık-analık bilgeliği, hatta çoğu zaman ana erkil toplum yapısı tamamen yadsınıyor, ezilen hor görülen bir kız çocuğu profili çiziliyordu.
İçim sıkıldı ya batıda ezilen, sömürülen, meta gibi algılanan güzelliği ile öne sürülen, hatta okumayı gereksiz gördüren ve” iyi bir koca bul hayatın kurtulsun bak keyfine gününü gün et” ya da “bu güzellik bende olsa neler neler yapar, tüm erkekleri ayağıma kapandırrım” zihniyetiyle yetiştirilen kadınlardan neden hiç bahsedilmiyordu.
Doğu kadınıyım. Hatta yazarların panelde söylemeyi unuttuğu kırsal kökenli kent soylu bir kadınım. Yani Mezopotamya’nın bağrından almışım genlerimi ama Batının toprağında saklıymış ekmeğim suyum. Ben bir harmanım. Ben dünyanın en zengin insanıyım. Kadınıyım demiyorum işte bu kadar ayrımcılık yeter insanım. En güzeli bu.
Defahatle yazdım yine yazarım. Söyledim hep söyleyeceğim. Birilerini suçlamak kolay. Kadınlar eziliyorsa sebebi erkekler değil biziz. Önce karnımızda, sonra kucağımızda, sonra yüreğimizde besleyip büyüttüğümüz erkeklere biz kendimiz veriyoruz o payeyi. Oğlunuz kız arkadaşına sert çıktığında gülümseyip kaynana duygularınızı kabartacağınıza karşınıza alıp “kendine gel senin ondan ne üstünlüğün var, ona bağıramazsın o senin kölen değil arkadaşın haddini bil” diyorsanız umut var demektir.
Erkekler kadınların ellerinde şekillenir. Erkeklerin mayası, özü yoğuruluşu kadının yüreğiyledir. Kadın yüreğini ne kadar güçlendirir içini sevgi ve empatiyle doldurursa bu dünyada empati yapan kendinden önce karşısındaki düşünen insanlar çoğalacaktır. Olayın doğuyla batıyla ilgisi yok. “Yeter artık camimiz var bize okul gerek” edebiyatı gibi sündürülmesi bu konunun. Cami de lazım okul da. Doğu’da batıda da hem güçlü hem ezilen kadınlar var. İnsanın olduğu her yerde hayat var ve hayatlar coğrafya ile birlikte kültürle, tarih bilinciyle, psikolojiyle ve ekonomiyle anlamlanır.
Ekonomik ferahın olduğu yerde eğitim artar, eğitimin olduğu yerde hoşgörü artar, hoşgörünün olduğu yerde sevgi yücelir ve dünya daha yaşanılası bir yer haline gelir. Benim hala inancım var. Ya sizin?
Tebrik ve teşekkür ediyorum . Çok güzel ağzınıza, yüreğinize sağlık “Anam ne kadarsa ben de o kadarım.. Anamın sesi sesimdir, dili dilimdir, gülüşü gülüşümdür..anam ne kadar bilgili ise ben o kadarım, anam ne kadar misafirperver ise ben o kadarım..anam ne kadar babamı sevmişse bende o kadar karımı severim....ANA’DIR VATAN, ANA’DIR TOPRAK, ANA’DIR YOL,ANA’DIR DİL...ANA’DIR YASA... anamız ne ise biz o’yuz..