Muhterem Kardeşlerim…
Mübarek Kurban Bayramını da ‘Bayram namazımızı müteakip Allah rızası için kurbanlarımızı da keserek idrak etmeye başladık. Şimdi de aile büyüklerimizi, dost ve yakınlarımızı ziyaret etme vaktidir.
Bayram ziyaretlerinde neye dikkat edelim, önce kimleri ziyaret edelim?
Efendim…
Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret lazım değildir. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Salih arkadaşları ziyaret de çok sevaptır. Ziyaret, yalnız Allah rızası için olmalıdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Hak Teâlâ, buna bir melek gönderir. Melek o adama der ki:
- Böyle nereye gidiyorsun?
- Bu köyde bir arkadaşım var. Onu ziyarete gidiyorum.
- Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da onun için mi gidiyorsun?
- Hayır, sırf Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.
- Müjdeler olsun sana! Beni Allahü Teâlâ gönderdi. Hiçbir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için Allahü Teâlâ’nın sevgisine mazhar oldun.” [Hakim]
“Hiç bir kul yoktur ki, din kardeşini Allah için ziyaret etsin de, bir melek, ‘Ne iyi ettin, Cennet sana helal olsun’ demesin. Allahü Teâlâ da buyurur ki: ‘Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer’.” [Ebu Ya’la]
Hikmet ehli diyor ki:
“Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme senden bıkarlar.)
Allah rızası için Müslüman’ı ziyaret etmek çok sevaptır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevap alır.” [Taberani]
Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.
Ev sahibi imam olur. Yahut onun tayin ettiği zat imam olur. Bir kimse, layık olsa da, teklif edilmeden ziyarete gittiği yerde imamlığa geçmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Bir kavmi ziyarete giden, onlara imamlık yapmasın!” [Tirmizi]
Davete gitmek
Yemekte günah işleniyorsa gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir.
Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnet, başka ziyafetlere gitmek müstehaptır. Bazı âlimler ise, “Düğün yemeğine gitmek vacip, diğer davetlere gitmek sünnettir) demişlerdir. Müslüman’ın Müslüman üzerindeki beş haktan biri, davetine icabettir. Yani davetini kabul edip gitmektir. Hadis-i şerifte, “Davete icabet ediniz” buyuruldu. (Müslim)
Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır.” [Deylemi, Hâkim, İbni Lâl, Dare Kutnî, Hatib]
Samimi olarak davet edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Davete icabet etmeyen, Allah’a ve Resulüne asi olmuş olur.” [Buhari]
“Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü Teâlâ’ya ikram etmiş olur.” [İsfehani]
“İki kişi birden davet ederse, kapısı yakın olana icabet et! Çünkü kapısı yakın olanın hakkı daha önce gelir.” [Buhari]
Hakiki bayram nasıl olur?
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü Teâlâ, nice bayramlara kavuştursun! Ramazan-ı şerif geldi geçti, inşallah hakkını verebilmişizdir, inşallah, bizden şefaatçi olarak ayrılmıştır.
Büyüklerimiz bize, bu dünyada ve âhirette lazım olacak her şeyi verdiler, doğru imanı öğrettiler. Hakiki bayram budur.
Sâlih müminlerin, Allah rızası için bir araya geldiği yer, Cennet bahçesi olur. Buraya ne yüzle geleceğiz, ne anlatacağız diye düşünüyorduk, ama Allah’ın izniyle, büyüklerin yardımı yetişiyor, söylenmesi gerekenleri söylemek nasip oluyor. Onların himmeti, yardımı hiç durmaksızın yağıyor. Bir an, bizi kendimize bıraksalar darmadağın oluruz, Allah korusun! Onun için çok şükredeceğiz. Hakiki bayramın biri de budur.
Bir arkadaş, bir şeylerden dertlenmiş, anlatıyormuş, hocası ona demiş ki: “Hocamızı, İmam-ı Rabbânî hazretlerini tanımışsın, bunlar vasıtasıyla Cenab-ı Hakk’ı, Resulullah efendimizi, bu yolu tanımışsın, hâlâ dünyalık işler için üzülüyorsun, seni ne kadar dövsek az gelir.”
Büyüklerimiz birer birer bu dünyadan göçtüler, bunun üzüntüsü içindeyiz, ama şefaat var, müjde var, hem de Resulullah efendimizin müjdesi var. Teselli kaynağımız bu. Dünyada kim kimi severse, âhirette onunla beraber olacak. Bu olmasa, gülecek yüzümüz kalmazdı. İmam-ı azam hazretleri, “Hayatımda bir defa güldüm, ona da çok pişmanım” buyuruyorlar. O büyüklerin hasretiyle, o ayrılıkla insanın gülecek yüzü olmaz, ama hem bu müjde olduğu için, hem de bizi yalnız bırakmayacakları için, mübarek hocamızın defalarca söylediği gibi, “Bu hizmetlerimizde bulunan bir arkadaş dışarıda kalsa, biz onu almadan Cennete girmeyiz” buyurdukları için, o müjdeyle, biz de burada, keyfimiz yerinde dolaşıyoruz.
Bir zat anlatır: Hocam vefat ettiği günün akşamında, bütün sevenleriyle, talebeleriyle bir araya geldik, 6-7 bin kişi taziyede bulundular. O gece rüyamda, istirahat ettiği odasına girdim, uzanmış yatıyordu, yanına girince doğruldu ve “Allah senden razı olsun” dedi. Yani âhirete gittiler ve oradan da onların rızalarını almış olduk. Artık dünya hiç umurumda değil. Bu kadar memnun olmalarının sebebi, her zaman olmamız gerektiği gibi, o gün de birlik ve beraberlik içinde olmamızdı. Onun için o duayı aldık. İnşallah bir arada olduğumuz müddetçe bizi orada da bırakmazlar. Ama eğer bu birlik ve beraberliğimize zarar verirsek, bozarsak, işte o zaman kaybedenlerden oluruz.
Kurban ne zamana kadar kesilebilir
Maddeler hâlinde bildirelim:
1- Kurban, bayramın ilk günü bayram namazından itibaren üçüncü günü, güneş batıncaya kadar kesilir. Cuma kılınmayan küçük köylerde, fecirden sonra, bayram namazından önce de kesilebilir. Gece kurban kesmek, caizse de mekruhtur. Şafii’de, bayramın dördüncü günü de, kesilebilir.
2- Nafile, akika ve adak hayvanı, her zaman kesilebilir, ama bayramda kesilmesi iyi olur.
3- Bayram, cumaya rastlasa da, yine kurban, bayram namazı kılındıktan sonra kesilir.
4- Kurban Bayramı’nın üçüncü günü fakir olacağını veya sefere çıkacağını bilene, bayramın birinci ve ikinci günü kurban kesmek vacib değilse de, keserse vacib olarak eda etmiş olur.
5- Fakir, bayramın ilk günü kurban kestikten sonra, 3. günü zengin olsa, iade gerekmez. Vacib yerine gelmiş olur. 3. günü zengin olacağını bilenin de, ilk günü kurban kesmesi caizdir.
Gece kurban kesmek
Mekruhtur. İhtiyaç veya zaruret olmadan kesilmez. Gündüz kesme imkanı bulunamamışsa, ertesi günü kesme imkanı da yoksa gece kesmek caiz olur.
Kurban, üçüncü günü akşam ezanına kadar kesilir. Daha sonra kesilmez. Bu vakte kadar herhangi bir sebeple kesilememiş olan kurbanı kesebilmek için Şafii mezhebi taklit edilerek gece veya ertesi gün yani dördüncü gün de kesilebilir. Böyle durumlarda mekruh da olmaz. Ancak, bir ihtiyaç olmadan Şafii mezhebi taklit edilemez.
Peygamber efendimizin ahlâkı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Herkesi terbiye eden biri vardır. Ya ana babası veya hocası. Resulullah efendimiz de, “Beni Rabbim terbiye etti” buyuruyor. O hiçbir mümine sert bakmamıştır. Hakaret sayılabilecek bir söz söylememiştir. Kâfirlere en sert söz olarak, “Bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlardı” buyurmuştur. Herhangi bir şey istendiği zaman, yok dediği vaki olmamıştır. Varsa vermiş, yoksa susmuştur. Hiçbir kimse, hiçbir bakımdan, hiçbir şekilde Onun zerresi olamaz. Allahü Teâlâ, Onu en mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Hırka-i şerifin kokusu asırlardan beri sürüyor. Kokluyoruz, kokluyoruz, gitmiyor. Herhangi bir koku sürülmüş değil.
Allah bir kulunu aziz ederse, kimse onu zelil edemez. Allah’ın zelil kıldığını da kimse aziz edemez. O âlemlere rahmettir. Onun ahlâkı, Kur’an ahlâkıydı. Yani, her işi Allahü Teâlâ’nın rızasına uygundu.
Öksüzün bayram sevinci
Bir bayram günü Peygamber efendimiz evinden çıkmış, mescide gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı. Hepsi bayramlık yeni elbiseler giymiş, sevinç içinde sağa sola koşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde, melul ve mahzun bir kenara çekilmiş, neşe ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu. Peygamber efendimiz bu çocuğa buyurdu ki:
— Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da, bir kenara çekilmiş böyle duruyorsun?
Çocuk kim olduğunu bilmeden dedi ki:
— Ben hem öksüzüm, hem de yetimim. Babam, şehid oldu. Annem başka biriyle evlendi.
Peygamber efendimiz çocuğun elinden şefkatle tuttu. Sevgiyle saçlarını okşadı.
— Yavrum, ister misin ki, Resulullah baban, Aişe annen, torunları Hasan ile Hüseyin de kardeşin olsun?
Yetim yavru, karşısındaki şefkat dolu, nur yüzlü insanın Peygamber efendimiz olduğunu anlayınca sevinçle dedi ki:
— Ya Resulallah, nasıl istemem?
Efendimiz aleyhisselam çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Yedirip, içirip, yeni elbiseler giydirdi. Çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp sordular:
— Nedir sendeki bu hâl?
Yetim çocuk başından geçenleri anlattı. Diğer çocuklar, bu yetim yavrunun Peygamber efendimiz tarafından evlatlığa alındığını duyunca:
— Keşke bizim babalarımız da, o savaşta şehid düşselerdi de, bizi de Resulullah evlatlığa alsaydı, dediler.