Üç Hilalli şanlı bayrağın altında, yüreğimi, emeğimi, enerjimi, ömrümü vermeye devam ediyorum pek çok dostum, kardeşim, arkadaşım gibi…
Bir görev tevdi edildi ve ilk düşüncem “Bu işin üstesinden nasıl daha iyi gelinebilir” şeklinde oldu. Yer önemli değildi, zaman önemli değildi… Elimden geldiğince karış karış memleketi gezerek partim ve Genel Başkanım için gayret gösterdim, gösteriyorum, göstereceğim. Daha doğru bir ifadeyle, Genel Başkanımın önderliğinde partimin ülkeme en iyi hizmeti sunması, kalkındırması, büyütmesi, güçlendirmesi, insanlarımızı mutlu etmesi için iktidara gelmesi için bu çabalar. Başta Sayın Bahçeli olmak üzere görevli diğer arkadaşlarımın da farklı bir gayeleri yok.
Kah bir ağaç gölgesi bizi kardeşlerimizle veya vatandaşlarımızla buluşturuyor, kah bir kilim üzeri… Kah bir mezar taşı gölgesinde Fatiha okurken sızlıyor yüreğimiz, kah bir eski ama eskimeyen bir dava arkadaşımıza sarılırken… Kah kendini bir köşeye çekmiş büyük davanın mücadelesini veren bir arkadaşımıza bakarken ışıldıyor gözlerimiz, kah gencecik bir delikanlı/genç kız ülküdaşımızın heyecanı izlerken… Kah Genel Başkanımızla omuz omuza yürüyoruz, kah bir parti genel merkezi yöneticimizle veya adı sanı duyulmamış bir küçük yerleşim yerindeki gönüldaşlarımızla…
Ama koşturuyoruz…
Ama daha da koşturacağız…
Yılmaya, yorulmaya hakkımız bile yok bizim, bunu belki de en iyi bilenlerdenim.
***
Nice kardeşlerimizi gencecik yaşlarında alçak pusularda kara toprağa verip, Allah’a ısmarlamıştık bizler. Şimdi hayatta olanların kıymetini ancak bunu yaşayanlar bilir…
Niceleri vuruldu, sakat kaldı, işinden-gücünden-okulundan-istikbalinden oldu. Bunları yapanların değerini hangi teraziyle ölçebiliriz?
Ve nihayet Taş Medrese dediğimiz, Yusufiye dediğimiz (hayır hayır bu ifade yetmez) Taş Medrese haline getirdiğimiz, Yusufiye haline getirdiğimiz zindanlarda yatanlarımız…
Ömrünü ve çoğu kere de sözde tanıklar, uydurma ifadeler veya işkenceyle alınan itiraflarla suçsuz yere o tüketici demir parmaklıklar ardında çürütenlerimiz var bizim. Ömürler, bedenler çürüdü belki ama şunu da ifade etmek gerekir ki, o kirli duvarlar arasından daha donanmış, daha güçlenmiş, gelecek nesillere örnek, ibret ve kuvvet olmuş pırıl pırıl bir kuşak çıktı.
Kabaca Ülkücü Hareket adına dökülen her damla kan için borçluyuz, yenilen her kurşun için borçluyuz, zindanlarda geçen her bir an için borçluyuz, mücadele namına atılan-yenilen her yumruk, akıtılan her damla ter için borçluyuz…
Çalışacağız… Çalışacağız… Çalışacağız…
Borcumuzu ödemek için, Genel Başkanımızı Başbakan yapmak için, partimizi ve hareketimizi iktidar etmek için ve milletimizi daha iyi yarınlara taşımak için çalışacağız.
Azmimiz, inancımız, kararlılığımız hiç eksilmeyecek.
Peki sadece bizler mi, yani şu anda parti genel merkezinde veya parti genel merkezince taşrada veya ücra köşelerine kadar teşkilatlarda görevli olanlar mı çalışacak?
Elbette hayır!..
Bu davaya gönül vermiş, kahrını çekmiş, çilesine katlanmış, emek harcamış bütün ülkücüler-milliyetçiler olarak çalışacağız. Buna mecburuz.
Hiçbir arkadaşımızın değerini bilmeme, darıltma lüksümüz olmadığını yukarıda belirmiştim. Bütün dava kardeşlerimizin ne kadar önemli olduğunu ve gözümüzde öz kardeşlerimiz gibi olduklarını vurgulamıştım. Genel Başkanımızın da, teşkilatımızın da kararlılığı bu yönde zaten.
Yeri gelmişken şunun da altını çizmeliyim: Hiçbir kardeşimizin de küsmeye, darılmaya, köşesine çekilmeye, tembellik yapmaya imtiyazı yok.
Yanlış varsa eğer, bunu içimizde aile hukuku ile çözmeli ve hiçbir halkanın aramızdan ayrılmasına müsaade etmeden omuz omuza yolumuza devam etmeliyiz.
Hedef bellidir.
Sebep bellidir.
Niyet bellidir.
Metod bellidir.
Gitmedik belde, yürünmedik sokak, çalmadık kapı ve tıklatmadık gönül penceresi bırakamayız. Bize, yani bana ve hepimize düşen, bu davanın gönül vermişlerinin verdiği görev bu...
Daha iyi bir Türkiye özlüyoruz… Kavgasız-nizasız…
Daha güçlü bir Türkiye istiyoruz… Tek parça, tek gönül…
Daha büyük bir Türkiye istiyoruz… Eli-gücü her yana eren…
Daha mutlu bir Türkiye istiyoruz… İnsanlarının huzurlu ve müreffeh bir hayat sürdüğü…
Bunları yapacak siyasi partinin adı MHP, ihtiyaç duyulan kadro hepimiziz…
Hedefe giderken Allah’tan başka korkacağımız, milletimizden başka dayanağımız, birbirimizden başka yol arkadaşımız, sevgimizden, bağlılığımızdan, inancımızdan, gayretimizden ve geçmişimizden başka sermayemiz olmadığını, olmasına ihtiyacımızın da bulunmadığını biliyoruz.
Demir çarık-demir asa zamanıdır şimdi…
Kucaklaşma, kardeş olma zamanıdır… Omuz omuza Büyük Türkiye’nin inşası için yürümeye söz vermeliyiz, ahd etmeliyiz…
Haydi:
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.
İKTİSATÇI-YAZAR-FERİDUN ÖNCEL