Kalbimiz mi kaydı? Ruhumuz mu çürüdü? Mayamız mı bozuldu? Yoksa bir hastalığa mı tutulduk?
Bize, yani her fırsatta “necip”liğinden dem vurduğumuz Anadolu insanına bir şey oldu sanki. En hafifi hastalık demek olsa gerek. Emin olun ki, yine de adını koymak zor. Ama mümkün… İnsanın içi yanmadan, özellikle de bildiği-tanıdığı veya aynı atmosferi soluduğu kişilerin “haset” hastalığına yakalandığını, “kıskançlık” illetine tutulduğunu sıkıntı yaşadığını ifade etmeliyim.
Nasıl olur da bunca “iyi” bildiğimiz kişiler, “iyi” olduğu düşüncesiyle yapılan işlere (hepimiz için ve hepimiz adına yapılan işlere hem de) ket vurmaya çabalar?
Bildiğiniz gibi yakın bir zamanda Milliyetçi İşadamları ve Sanayicileri Derneği’ni (MİSİAD) kurduk. Milletimiz için yepyeni şeyler söyleyen, milliyetçiliği siyasallaştırmayan ülkemiz adına yapıcı teklifleri olan, dürüst-çalışkan, işini bilen ve çoğu genç yaşta başarısını kanıtlamış insanların oluşturduğu bir derneğimiz olsun istedik. TÜSİAD’dan ve MÜSİAD’dan daha farklı yaklaşımları olan iş dünyası üyelerinin bir araya gelerek faydalı işler yapmasını arzu ettik.
Ama kısacık bir zaman diliminde başarılı olmamalıydık sanırım.
Türkiye içinde şahsımı tanıyan dostlarımın veya ülkesi için hayırlı işler yapma sevdasına yakalanmış iş çevreleri mensuplarının bir araya gelmelerine vesile olmamalıydık.
Çok hızlı bir şekilde büyük teveccüh görmemeliydik.
Teveccüh eden arkadaşlarımıza sırtımızı dönmeliydik galiba…
Teşkilatlanmamızı büyük bir aşkla tamamlama gayretkeşliğine soyunmamalıydık.
Yurtdışından derneğimize karşı gösterilen olağanüstü olumlu yaklaşımları elimizin tersiyle itip onları bizsiz, bizi de onlarsız kılmalıydık.
Bazı fitne ve fesat ağına düşmüş kişilere göre böyle olmalıydı.
Hayır!.. Bin kere hayır!..
Ne ben, ne de MİSİAD’ın yükünü omuzlayan diğer arkadaşlarım, ömrü boyunca hayırlı bir işin ucundan tutmamış, herhangi bir becerisi veya başarısına şahit olunmamış zavallıların arzu ettiğini yapamazdık, yapmadık, yapmayacağız…
Fesat ve fitneci zatlara şimdiden duyuruyorum ki, ülkemin kıymetli insanlarının, kardeşlik hukuku içinde ama profesyonelce kucaklaşma ve buluşma; kaynaşma ve dayanışma arzularının sadece bir araya getiricisi olmakla kalmayacağız. Teşvik edicisi de olacağız. Gücümüz onlarınkiyle birleştikçe, kalplerimiz bizim gibi atan diğer kalplerle yakınlaştıkça bu ülkenin daha güzel gelecek göreceğine inancımız tam çünkü. Bozuk gönüllü kişilerin (ki, onlar kendilerini çok iyi biliyor) neyin peşinde olduğuna anlam vermek ne kadar zor.
Taşıdıkları sıfatları gidince bir “hiç”e dönüşecek olduklarını bildikleri için başkalarının adım atmasını istemeyen kişiliksiz insanların bu tavırları, iyileri, dürüstleri, çalışkanları, sevdalıları yorma-kaçırma gayretinden başka bir şey değil.
Ha bire bulaşıyorlar, ha bire niza arıyorlar.
ANKARA, ÇORUM, AKSARAY, ELAZIĞ İllerimize şube yetkisi verdiğimizi, AVRUPA’da da İSVİÇRE, AVUSTURYA teşkilatlarımızın kurulduğunu arkadaşlarımızı yetkili kıldığımızı da yazayım bilgileri olsun.
Bunlar boş işler ey kalbi bozulmuşlar !.. Bunlar boş işler!.. Dar komitacılıklar, kötü niyetle ne bana ve arkadaşlarıma zarar verebilirsiniz, ne de ülkemize hizmetten alıkoyabilirsiniz…
Bir kere, bir bayrak dikildi…
Bir adım atıldı…
Bir omuz verildi…
Davetim, (her şeye rağmen fesatları da kapsayacak şekilde) herkese: Buyurun, ülkemiz için çalışalım… Hep birlikte gayret edelim. Eksikleri sadece söylemeye değil, tamamlamaya da; hataları sadece açığa vurmaya değil, düzeltmeye de talibiz. Biliyoruz ki, (Akif’in dediği gibi) “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez…”
Neyse, bunlar “küçük” meseleler…
Ben bu noktada bir başka noktaya daha kısaca değinmek istiyorum.
1. Suriye öngörülerimizin üzülerek ifade etmek isterim ki, hepsi gerçekleşti. O günlerde yazılarımı tekrar okuyabilirsiniz. Bundan mutluluk duymuyorum. Aksine keşke yanılsaydım da ülkem kazançlı çıksaydı diyorum.
2. Yeni Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu olunca aklıma kendisinin ülkücü gelenekten geldiği düştü. Dar kafalı ve zeki, çalışkan kimseyi yakınında istemeyenlerin, “Ben olayım başka kimse olmasın” diyenler yüzünden farklı bir siyasi oluşumda yer buldu. Şimdi ise Başbakan… Bilmem anlatabiliyor muyum?
Daha mutlu edici konuları işleyeceğim yazılarda buluşmak temennisiyle…