DSP Genel Sekreteri Hasan Erçelebi, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu 2. Olağan Genel Kurulunda konuştu: yapılan yazılı açıklamada;Türkiye’de çalışma yaşamı rahmetle andığımız Başkanımız Bülent Ecevit’in çalışanlara verdiği hakların geri alınmasıyla devam ediyor. AKP iktidarı bu hakları ala ala bitiremedi. Son Anayasa değişikliğinde kamu görevlilerine hep özlediğimiz ve mücadele ettiğimiz grevli toplu sözleşmeli sendikal hakkın bir ayağı olan sözleşmeyi veriyorum diye ortaya çıkan hükümet , uyum yasasını çıkarmadığı için ortada ne sözleşme var ne başka bir şey. Üstelik kamu sendikalarını uyutarak kendi yandaş sendikalarının kuru gürültüsüne boğarak anayasamızın 53. Maddesini kaldırarak kamu sendikalarının anayasal güvencesini’ de ortadan kaldırmıştır.
Hükümet çalışanlar adı altında kamu görevlileri kavramını yok etmek istiyor
Yeni bir anayasa değişikliği gündemdedir. Başbakan diyor’ ki yaptırdığım değişikliklerin kılına dokundurtmam. Peki o zaman bizim grevli toplu sözleşmeli kamu sendikaları hakkımız ne olacak?.
Hükümet çalışanlar adı altında kamu görevlileri kavramını yok etmek istiyor, ve Devlet’e sözleşmeli adı altında önce özel sektörden, yakın bir gelecekte’ de yabancı ülkelerden uzman getirtecek. Bunun adı yabancı müsteşar, doktor ve öğretmendir. Ve Sendikalarımız Birleşik Kamu-iş’in dışında bu konuya duyarsız kalmışlardır.
Laiklik sözde bırakılmak isteniyor
Yeni Anayasa çalışmalarında ilk olarak kavram kargaşasından kurtulmamız lazım. Bu hükümet yeni Anayasa yapamaz. Çünkü yapacağı değişiklik Anayasanın 175.inci maddesine göredir. Mevcut Anayasa yürürlüktedir ve bu anayasaya göre ilk dört maddesi değiştirilemez. Hükümetin amacı bütün dikkatleri ilk dört maddeye çekerek mevcut Anayasanın içini boşaltmak istemektedir. Hükümet Türkiye Cumhuriyetinin en önemli dayanağı ve aşil topuğu sayılan Laiklik ilkesini sözde bırakmak istiyor.
Bu Hükümet emekçileri sessiz kılmak için, onları günlük yaşam mücadelesi içinde boğmak için dolaylı vergileri yüzde yetmişin üstüne çıkarmıştır. Günlük hayat içinde Sosyal güvence bile aramadan geçim sıkıntısı içinde ve ekmek mücadelesi yapan insanlarımızın vatan mücadelesi yapması çok zordur. Hepimiz dünyanın en zalim vergisi olan bu dolaylı vergiler karşısında net bir duruş sergilemeliyiz.
ABD’nin taşeronluğunu yapmayın
Hükümet dış politikada aklınca iyi işler yaptığını zannediyor. Yaptığı dış politikada taşeronluk yapmaktır. Kendisini tüm dünyanın jandarması gören Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam’da, Irak’ta ve gittiği her yerde hüsrana uğramıştır. O yüzden ABD savaşmak istemiyor, taşeron devlet kullanarak çıkarlarını korumayı amaçlıyor. Bu hükümet, Suriye benim içişlerim dediği dış politikadaki hassasiyetini Almanya’da geçen hafta 8 Türkün öldürülmesi konusunda gösterememiştir. Yine 3 yıl önce, Almanya’da katledilen Gaziantepli Ailenin katilleri bulunmuş ‘mudur?. Hükümet ciddi olmalı ve ABD’nin taşeronluğunu bırakarak vatandaşlarının canına ve malına sahip çıkmalıdır.
Bedelli askerlik “vicdani rettir”
Bu ülkede vicdani ret ve bedelli askerlik tartışılıyor. Bu ülkede vicdani retti gündeme getirmek Atatürk’ün dediği gibi gaflet, delalet hatta hıyanettir. Başbakan Salı günkü grup toplantısında kışla yüzü bile görmeden dövizli olarak on bin avro, yurt içinde ise otuz bin TL’yi verenlerin bedelli askerlik yapacağını açıkladı. Sevgili arkadaşlarım bu tam bir vicdani rettir bu tam bir ihanettir. Zihinsel ve bedensel özürlü vatandaşlarımız 1 gün için bile olsa o birliğe gidiyor, o giysiyi giyiyor, o karavanadan yemek yiyorsa, öte yandan bu paraları veren insanlar bir gün için bile askere gitmiyorsa, bu Türkiye’nin birliğine ve bütünlüğüne bir saldırıdır. Türkiye bir İskandinav ülkesi değildir ve ortalığın yangın yerine döndüğü şu zamanlarda güçlü orduya her zaman ihtiyacı vardır. Bir banka dekontuna, birkaç dövize ülkemizin geleceğini satmayalım. Bu durumda Vatan savunması fakir fukaraya kalmıştır. Türkiye büyük Millet Meclisindeki arkadaşlarıma sesleniyorum. Bu kanun teklifini engelleyemiyorsanız, Otuz bin TL’yi ödeyemeyecek fakir fukara gençlerimiz hiç olmazsa askerlik hizmetini yaparken sigortaları yapılsın. Onların askerlik dönemi Sosyal güvenlik kapsamına alınsınlar.
Cumhuriyete ve Atatürk’e saldırılar moda haline geldi
Son zamanlarda Ülkemizde öncelikle kurumlara saldırıldı. Şimdi ise doğrudan Türkiye Cumhuriyetine ve onun kurucularına saldırı moda haline gelmiştir. Çok ilginçtir, Dersim söyleşisi adı altında Mustafa Kemal Atatürk’e saldırılar 10 Kasım’da başlıyor. Bu bir tesadüf değildir. Dersim olayları tartışılırken Devletin en tepesinde kişi İngiltere’ye gidiyor. Acaba dersimde gerçekten ne oldu? Aşiretler ve Karakollar basılmamış, Askerler öldürülmemiş, orada Devlete bir başkaldırı yokmuş gibi, Atatürk ve Silah arkadaşları orada bir katliam programı hazırlamış gibi sunuluyor. Dersimdeki olayları kışkırtan İngiliz Ajanlarını ya da dış mihrakları ne zaman ve kim açıklayacak acaba meclis kürsüsünde? Eğer bir hesaplaşma olacaksa bu o kadar kolay olmaz. Hiçbirimiz Türkiye Cumhuriyetini sokakta bulmadık. Eğer kim Türkiye’nin kurucularını tartışalım diyorsa, bu durum bugüne kadar gelen mandacı zihniyetin yansımasıdır. Sayın Bülent Arınç diyor ki; İstiklal mahkemelerinin altından kaç tane Dersim çıkar. İstiklal mahkemelerinin dosyalarının açılması isteyenler, önce Menemen’de Kubilay’a neden saldırıldığını açıklamalıdırlar.(Haber Merkezi)